Adana FM
Adana FM

DOLAR

32,4050

EURO

34,8052

ALTIN

2.433,86

BIST

9.983,42

İstanbul Barosu Genel Kurulu’na ‘Gezi’ damga vurdu

İstanbul Barosu Genel Kurulu’na ‘Gezi’ damga vurdu. İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, konuşmasını tutuklu avukat Can Atalay’a ayırdı …

İstanbul Barosu Genel Kurulu’na ‘Gezi’ damga vurdu

İstanbul Barosu Genel Kurulu’na ‘Gezi’ damga vurdu. İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, konuşmasını tutuklu avukat Can Atalay’a ayırdı, onun Silivri’den gönderdiği mektubu okudu.

İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, “Uzun süren baro yaşamının takdirini meslektaşlarımıza bırakarak bu genel kurulumuzu Cumhuriyet tarihimizin en büyük protestosu sayılması gereken Gezi’ye ve avukat Can Atalay’a özgülemek istiyorum. Onun bizim adımıza Silivri’de yattığını düşünüyorum. Sevgili avukat Can Atalay’ın ondan izin alarak aldığım mektubunu okuyorum” dedi.

Atalay’ın İstanbul Barosu Genel Kurulu’na gönderdiği mektubunda şu ifadeler yer aldı:

*Daha dün, yoksul bırakılan, yoksullukları her biçimde istismar edilerek göz göre ölüme gönderilen Amasralı işçilerimizi saygıyla anıyor, İstanbul Barosu Genel Kurulu’nun halkımıza yaraşır bir genel kurul olmasını diliyorum.

“BU SES SİZLERE SİLİVRİ’DEN ULAŞIYOR”

*Bu ses sizlere Silivri’den ulaşıyor. Gezi Direnişi’ni karalama çabasının yeni uğrağı 25 Nisan kararı ile kilit altındayız.

*Gezi Direnişi’nin farklılıklarımızla, öncesinde yaptıklarımızın ya da söylediklerimizin yanlışlığı ya da doğruluğunun hesabını tutmadan, yalın bir adalet talebi ve çoğulcu bir demokrasi şöleni olduğunu lütfen, hep birlikte yeniden anımsayalım.

*Gezi Direnişi milyonlarca sıradan yurttaşın haklarının hiçe sayıldığı ama sürekli yükümlülüklerinden söz edildiği hukuksuz bir hukuk düzenine meşru bir itiraz; binbir farklılıktaki insanımızın muştuladığı çoğulcu demokrasi imkânı oldu.

*Gezi Direnişi sıradan yurttaşların aşağıdan yukarıya seslendirdikleri kardeşleşme iradesi ve barışma kararlılığı oldu.

*Gezi, bu memleketin eşitlik, özgürlük, kardeşlik, adalet ve demokrasi yolunda sönmeyecek umudu oldu.

“GEZİ GELECEĞİMİZE AİTTİR”

*Bu nedenle de Gezi sadece dünümüze değil ama aynı zamanda geleceğimize dairdir.

*Muktedir olduğunu sananların Gezi Direnişini karalama çabasının sebebi de budur. Bizleri kilit altına alarak yapılmaya çalışılanların ötesinde, korktukları da Gezi’nin ta kendisidir, Gezi’de vücut bulan dayanışma iradesi, tüm çoğulculuğu ile bir arada durma inadıdır; eşitlik, özgürlük ve demokrasidir. Onların korkusu bizim umudumuzdur, başarabileceğimizin nişanesidir.

*Sözlerime “Her Yer Taksim, Her Yer Direniş” diyerek devam edeceğim. Çünkü bu slogana ve hatırlattıklarına önümüzdeki dönem çok ihtiyacımız olacak.

*Çünkü “Her Yer Taksim, Her Yer Direniş”, ülkemize çöken alacakaranlığa karşı milyonların bir uyarı seslenişi, boyun eğmeyeceğinin ifadesiydi. Avukatlık yargının “kurucu” unsurudur.

*Egemen öyle tensip buyurduğu için değil; insanlığın yüzyıllardır süren mücadelesi, müşterek emeği ile ortaya konulduğu üzere “yargı” avukatsız kurulamadığı, çağdaş anlamda avukatlık olmadan sürdürülecek bir yargı düzeninin zerre meşruiyeti olamayacağı bilindiği için…

*Sadece avukatlar mücadele ettiği için değil, geniş halk kesimleri de hakları, hukukları için; giderek muktedirin, ağanın, beyin, lordun, kontun, zenginin, kadının yahut bir tiranın insafına bırakılmamış bir yargılama faaliyeti, yani avukatlık için mücadele ettiği için biz şekli olarak dahi olsa savcı ama aynı zamanda da hâkim ile “eşit” konumdayız. “Kuruculuk” tanımı bu mücadelenin sonucudur ve eşitliği zorunlu kılar.

*Avukatın yargının kurucu unsuru oluşunun felsefi ve toplumsal arka planı yok sayılarak; avukattan yargılamayı salt şekli olarak tamamlaması, tanım yerinde ise bir temaşa, dışarıdan bakanların ikna edilmesi amacı ile sahnelenen bir gösteri haline getirilen yargılamalarda sessiz sedasız boy göstermesinin beklenmesi demokratik kamu düzeni açısından kabul edilemez niteliktedir.

*Avukat sadece ceza yargılamasında değil hukuk usulünde de gerçek, çelişmeli bir yargılama yapılmasını sağlayarak bu çelişme sonucunda hakikate en yakın hâl olan “maddi gerçeğe” dayanan bir hüküm verilebilmesinin en önemli koşulunu sağlayabildiği içindir ki, bağımsız ve etkin bir avukatlık adil yargılamanın en önemli teminatıdır.

*Hâkimin de savcının da mesleki bağımsızlığını, tarafsızlığını ve onurunu koruyabilmesi için dahi etkin bir avukatlık katkısına muhtaç olduğunu bize bugünden daha iyi anlatan bir örnek var mıdır? Bugün sadece siyasal nüfuz kullanımı yahut siyasal baskı değil söz ettiğimiz, doğrudan talimatla karar verilmesinden söz ediyoruz.

*İstenildiği gibi davranılmadığı, iddianame yahut karar yazılmadığında kendisinin yahut bir yakınının Fettullahçı Çete irtibatı hatta mensubiyetinin yeniden keşfedileceği , soruşturmanın açılacağı ve hatta buna ilişkin süren soruşturma/kovuşturmanın olumsuz(!) sonuçlanacağı uyarısı ile çalıştırılan hakim ve savcıların; siyasal iktidar açısından kritik soruşturma ve kovuşturmalarda özellikle görevlendirildiğine ilişkin somut, makul gerekçelere dayanan şüpheden, daha da ötesi bilgi ve belgelerden söz ediyoruz.

*Ankara’nın Beştepesi’nde yapılan toplantılarda süren davalarla ilgili verilen kararlardan, bu kararlara itiraz eden ama sözü dahi işitilmediği için affını istediği iddia edilen Adalet Bakanlarından söz ediyoruz!

*Ceza yargılamaları ile ilgili iddia ve örnekleri bir an için ihmal edelim, hukuk yargılamalarında, ticari davalarda olmaz işlerin oldurulduğunu fısıldamaktan vazgeçip hep birlikte haykırmayacak mıyız?

“BUGÜN SUSMA GÜNÜ DEĞİL”

*Eğer hem mesleğimiz ama hem de memleketimiz için yargıya, gerçek bir yargıya biz sahip çıkmazsak ve fısıldadıklarımızı haykırmazsak çok da uzun olmayan bir vadede ne toplumu bir arada tutan “adalete güven” ne de bir yargı kalmayacak.

*Bugün susma değil söyleme, fısıldama değil haykırma günüdür.

*Bugün memlekete sahip çıkmayan, memleketin sorumluluğuna ortak olma iradesi göstermeyen kimse mesleğimizin temel niteliklerini de koruyamaz, avukatın haklarını geliştirmek şöyle dursun muhafaza dahi edemez.

TÜRKİYE, EŞSİZ AVUKATLIK GELENEĞİNE SAHİP

*Değerli Meslektaşlarım; Türkiye eşi benzeri pek az görülen bir avukatlık geleneğine sahip.

*Avukatlık geleneğimiz en zor koşullarda dahi sözünü hakkınca söylemekten, zulme karşı direnmekten vazgeçmeyen bir çizgidir.

*Askeri diktatörlüklerin olağanüstü yargılama dönemlerinde dahi tek bir adım gerilemeyen, sistematik işkenceye karşı mücadeleyi bir seferberlik düzeyine çıkartıp işkencenin sorumlularını elde silah “kahrolsun insan hakları” sloganları ile İstanbul sokaklarına çıkartan, çaresiz kılan, avukatlık geleneğimizdir.

*Türkiye’de ifade özgürlüğünden sendikal haklara nerede demokratik bir kazanım görüyorsanız o kazanımın bir yerlerinde avukat abla ve abilerimizin tabi ki direngen, ısrarlı ama aynı zamanda da mesleğe yakışır “iyi avukatlık” emeğini, yani avukatlık geleneğimizi bulursunuz.

*Bugün üzerine bir tuğla daha koymaya çalıştığımız bu onur verici gelenektir.

*İşkencelere, gözaltında kayıplara, katliamlara karşı verilen mücadelenin önemli bir parçası olmuştur hukuk mücadelesi ve bu mücadelenin en önemli unsurlarından birisi avukatlık geleneğimiz olmuştur.

*Bugün de sosyal cinayetlere son verilmesi ve yoksulluğun istismarının aşılması mücadelesi için sürdürdüğümüz de, avukatlık geleneğimizin devamıdır.  Dünyamız ekolojik kriz cenderesindeyken “insan, toprak, hava ve su için adalet” şiarı, aynı zamanda dünü bugüne, bugünü yarına bağlama irademizdir.

*Tek tek isimleri anmayacağım; avukatlık geleneğimizin sonsuzluğa uğurladıklarımıza da şu an salonda bulunan emektarlara da şan olsun.

*Her yanı saran toplumsal, siyasal, ekonomik krizlerin günümüzdeki ana nedeni olağanüstü hâl devleti işleyişidir.

*Olağanüstü hâl işleyişi aşılmadan, bu krizlerin hiçbirinin tek başına aşılması mümkün değildir. Ancak mesleğimizle en doğrudan bağlantısına işaret edeyim: Ülkemizin tüm bu krizleri aşması için adaletsizlik krizinin belki de öncelikle aşılması görevi ile karşı karşıyayız.

*Çünkü ülkemizde hukuku üstün kılmak, ekonomi, siyaset, günlük yaşam dahil her alanda keyfiyete son vermek, bugün kanunlar karşısında dokunulmaz hale gelen çevreleri hizaya koymak ve her alanda kurallı bir işleyişi yeniden oluşturmak demektir.

Değerli Meslektaşlarım;

*İşte bu nedenle ülkemiz bir alacakaranlığın içinde, daha da koyusunun tam kıyısındadır.

*Ülkemiz içinde bulunduğu alacakaranlığı, bu derin ve çok yönlü krizi ancak demokratikleşme ile aşabilir.

*Yeni bir atılım bizleri bekliyor. Hep birlikte, kardeşçe, dayanışmayla yüz yıllık Cumhuriyetimizi her alanda demokratikleştirerek hem alacakaranlığı aşacağız hem de eskisinden daha sağlam bir toplumsal ve siyasal ortam oluşturacağız.

*Bu yeni başlangıç, tüm renklerimizle, farklılıklarımızla beraber bir arada yaşama irademizle, çoğulculuğu en önemli zenginliğimiz olarak kavrayan, haklar ve özgürlüklerin iktisadi/sosyal dayanaklarını oluşturmayı belirsiz bir geleceğe ertelemeyen, kapsamlı bir demokratikleşme ile mümkündür.

CUMHURİYETİMİZİ SAVUNDUK SAVUNACAĞIZ

*Cumhuriyetimizi savunduk ve savunacağız. Bugün Cumhuriyeti salt savunmanın dahi ancak demokratikleşme ile mümkün olduğunu kavramalıyız. Adaletsizlik krizinin aşılması da mesleğimizin sorunlarının gerçek manasıyla çözülmeye başlanması da demokratik cumhuriyet hedefiyle mümkündür.

*Bugün, bu tarihsel dönemeçte eşitlik, özgürlük, kardeşlik ve adalet müştereğinde buluşanların ayrımlarını değil tüm renklerini koruyarak ortaklıklarını öne çıkartması gerekiyor. Dilimiz, inancımız, etnik kökenimiz ve belki dünya görüşümüz farklı olabilir ama bu farklılıklar hukukun kalan her zerresini dahi tasfiye etmeye çalışan istibdatı omuz omuza aşmamıza engel değildir.

*Ya çoğulcu bir demokrasi yolunda ilerleyeceğiz ya da çağdaş anlamda avukatlıktan dahi söz edemeyeceğimiz bu adaletsizlik, bu karanlık zifiri bir kıvam tutturacak.

*Ülkemiz keskin bir dönemeçte. Ya bu istibdat karanlığı zifiri bir hal alacak ya da memleketimiz kapsamlı bir demokratikleşme yoluna girecek ve Cumhuriyetimizi el birliği ile demokratikleştireceğiz.

*iliyorum ve inanıyorum ki başaracağız, birlikte mücadele edecek, birlikte kazanacağız.

Değerli Meslektaşlarım;

*Sözümü bitirirken, İstanbul Barosu Başkanlığını bırakırken, Genel Kurul açılış konuşmasını bana ve Gezi’ye emanet eden abim Av. Mehmet Durakoğlu’na ve yan yana durmaktan sonsuz mutluluk duyduğum avukatlık geleneğimizin temsilcileri tüm meslektaşlarıma teşekkür ederim.

Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet.

Bu daha başlangıç, mücadeleye devam.